🥳 Allah In Dinine Nasıl Yardım Edilir
Yenianayasanın masonlar ve komünistlerce hazırlandığını belirten Yılmaz, büyük bir ümitle dertlerin çaresinin İslam olduğunu haykırıyor. Bir yandan laiklik belâsının tarifini isterken, diğer yandan da Lozan’da Müslüman Türk milletini Katolik yapma taahhüdünde bulunulduğunu belirtiyor. Müslümanların iktidara
Yineböyle yaparsak onlar da içinde bulundukları konumun gerçek yüzünü görecekler; Allah’ın dinine değil de aslında kralın dinine mensup olduklarını anlayacaklardır.! Ola ki bunu öğrendiklerinde yaşayabilecekleri muhtemel bir sarsıntı onların da cahiliye’yi bırakıp İslam’a , kralın dinin bırakıp Allah’ın
Ayrıcainsanın hayat mücadelesinde ve dini tebliğde tek başına başaramayacağı çok şey vardır. Bunun için her zaman Allah’ın yardımına ihtiyaç duyar. Bu yüzden her daim insan Allah’tan yardım istemeli ve Allah’ın yardımı geldiğinde Allah’a şükretmelidir. 3.2. Tebbet Suresi ve Tefsiri Tebbet , elleri kurusun demektir.
Allahın Dinine Yardım Etmek. Günümüz toplumunda çok yaygın bir düşünce hâkimdir. “Din, kişiyle Allah arasındadır” ve “herkes inançlarını dört duvar arasında yaşamalıdır”. İnançların dışa dönük yaşanması ve yaygınlaştırılmaya çalışılması gereksiz, gösteriş amaçlı bir eylem olarak görülür ve
Mücadeleederek sabredenlere, Allah’a tevekkül edenlere ne mutlu! Sünni Diriliş, bu imtihan döneminde Allah’a tevekkül edip, mücadele ederek sabretmekle mümkündür. Yoklukla ve zayıflıkla imtihan edildiğimiz bu dönemde ancak Allah yolunda cihad ederek kurtulmamız mümkün olur. Çünkü cihad etmekte izzet vardır. Cihadı
Teavun: Yardımlaşma anlamına gelen teavun kelimesi, daha çok iyilik, güzellik ve takva konularında insanların birbirlerine organize olarak sözlü yardım yapmaları, kötülük, ahlaksızlık ve düşmanlık gibi günahlardan yine sözlü olarak uyarmaları anlamında kullanılır.(Maide-2)Te'yid: Yüce Allah'ın manevi olarak yani
Allahın haksızlıkları ve kötülükleri engellemesi halinde insan için imtihan ortadan kalkacaktır. Çünkü bir haksızlık yaşandığı zaman ilahi bir güç herkesin gözleri önünde olaya müdahale edip engel olsa, buna şahit olan herkes zorunlu olarak bu gücün varlığına iman eder. Bu durumda insan iradesi devre dışı
DinKültürü 5. Sınıf 1. Ünite Allah İnancı (Özet) Allah vardır ve birdir. O eşi ve benzeri olmayandır. Yüce Allah'ın mükemmel sıfatları Kur'an'ın bir çok yerinde anlatılmıştır. Evrendeki, güneş sistemindeki, dünyadaki, doğadaki, insan vücudundaki,
Bizdemiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. O’na çocuk ve ortak isnat etmek, “Allah’ın eli bağlıdır.” Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan bâtıla) döndürülüyorlar!” (TEVBE
9RJu. Rahmet ayı olan Mübarek Ramazan Ayı’na girmiş bulunmaktayız. Ramazan Ayı’nda yapılan hayır ve hasenata kat kat sevap verildiği için Müslümanlar zekat ve sadakalarını haklı olarak bu ayda vermenin gayreti içine ki, yılın her gününde zekat ve sadaka verilebilir, verilmelidir de. Çünkü, insanların her zaman ihtiyacı olup ihtiyacı olanlara yardımlarda bulunmak da büyük sevaptır. Dinimiz İslam’da Zekat kesin emirle farz olup şartlarını taşıyan her Müslüman belirlenen miktarda zekatını vermek zorundadır. Zekat ve sadakanın faziletini bildiğimiz için üzerinde fazla durmadan kime, neden, nasıl yardım yapılması üzerinde duracağım. Üniversitede okurken bir gazetede okumuştum. Erzurum’da bir üniversite öğrencisi harçlığının bir kısmını sadaka olarak bir dilenciye verir. Genç öğrenci dilencinin yanından ayrılmadan dilenci cebinden bir marlboro sigarası çıkarıp yakar. Bu duruma sinirlenen genç “ben harçlığımdan para veriyorum sen marlboro içiyorsun” der, verdiği parayı dilenciden zorla geri alır. “Ben veririm, kim ne yaparsa yapsın” diyemeyiz. Allahcc rızası için verilen bir paranın Allahcc’ın haram kıldığı işlerde kullanılması bize yarar yerine zarar da verebilir. Öyleyse biz; ister zekat ister sadaka ve isterse başka bir ad altında yapacağımız yardımların nereye, kime verildiğine dikkat etmemiz zorunluluk arz etmektedir. Allahü Teâlâ, “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve Allah yolunda ayaklarınızı sabit kılar, kaydırmaz.” Muhammed Sûresi,7 buyurmaktadır. İçinde bulunduğum ilmi seviye Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflere mana verecek yetkinlikte olmadığı için tefsirlere ve mesajlarına bakarım. Müfessirler “Allah'a yardım” ifadesinin Allahcc’ın emrini yerine getirmek dinine ve Resulüsavne yardım etmek manasında mecazı olarak açıklama imandan sonra siz, Allah'ın emirlerini yerine getirmek suretiyle dinine hizmet edersiniz Allahcc’ta size yardım eder, sizi düşmanlarınıza muzaffer kılar ve savaş alanlarında, cihad mevkilerinde ayaklarınızı kaydırmaz sizi üstün kılar, açıklamasına yer dinine yardım etmek cihattır. Her Müslüman Allahcc’ın dinine ilmiyle, malıyla, canıyla yardım ederek Allahcc’ın yardımına mazhar açıklamalarda cihat ile ilgili iki husus dikkat çekmektedir. Bunlar;1-Allahcc emirlerini yerine getirmek,2-İslam düşmanlarıyla savaşmak, Peygamber Efendimizsav Tebük seferinden dönüşte ashabına; " Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz." buyurunca Eshab-ı Kiram Efendilerimiz büyük cihadın ne olduğunu soruyorlar. Efendimizsav; nefse karşı verilecek mücadeleyi "büyük cihad" olarak başka bir Hadis-i Şerifte Efendimizsav, “Hakiki mücahit nefsine karşı cihad açan kimsedir” buyurmaktadır. Bir Müslümanın büyük cihadı yerine getirebilmesi için “İlim öğrenmeli”, “İlmiyle amel etmeli” ve “amellerini ihlas” ile yapması gerekmektedir. İlim, amel, ihlas olmadan hamasetle cihad olmaz! Bir Müslümanın dinini yaşayabilecek kadar ilim öğrenmesi farzdır. Âlimler buna “ilmihal” diyorlar. Ondan sonra öğrendiği ilmin gereklerini yerine getirerek amel etmeli ve bu amelleri ihlasla yani sadece ve sadece Allahcc’nın rızası için riyadan uzak yerine getirmelidir. Günümüzün en büyük cihadı, Allahcc’ın dinin öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanılması ve yaşatılmasıdır. Vereceğimiz zekat, sadaka ve diğer yardımları yaparken Allahcc’ın dinini öğreten kişi ve kurumların öncelikli olmasına azami derecede hassasiyet gösterilmelidir. Bunun dışındaki hiçbir etken bizi etkilememelidir. Yok efendim “bizim partiye oy vermediniz, bizim takımı tutmuyorsunuz, bizim mahalleden değilsiniz” gibi yaklaşımların hiçbir haklı tarafı olmayıp ölçümüz Allahcc’ın dininin öğretilmesi ve yaşatılması olmalıdır. Elbette ki, Tevbe Suresi 60. Ayette açıklanan zekat verilecek 8 kişiden diğerlerine de verilecek. Ancak, bugün Allahcc yolunda mücadele çok çok önemli ve öncelikli konumdadır. Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi herkes bulunduğu konum ve gücü nispetinde Allahcc’ın dinini öğretmeye çalışanlara yardım ederek kendisine yardım ettiğinin şuuruyla hareket etmelidir. Sonuç olarak; kime, neden, nasıl yardım yapılmasının bilinciyle hareket etmeliyiz.
Âyet-i kerîmede buyrulur “Ey îmân edenler! Eğer siz, Allâhʼa Allâhʼın dînine yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” Muhammed, 7 Bilhassa son nefeste; îmanda sebat edebilmemiz için, ömür boyunca Allâhʼın dînini yaşama ve yaşatmanın gayreti içinde olmalıyız. Allâhʼın dînine yardım etmek ise, darda kalan müslümanların imdadına koşmayı da ihtivâ -aleyhisselâm- buyurur “Yavrucuğum! Mü’minin iki kalbi olur, biriyle ümit besler, diğeriyle korkar.” Dünyevî meselelerde korku ve muhabbet, bir kalpte birleşmez. Fakat mâneviyatta durum farklıdır. Kâmil bir mü’min, Cenâb-ı Hakkʼın sayısız nîmetlerinin tefekküründe derinleştikçe, gönlü muhabbetullah ile dolar. “Yaratan Rabbʼinin adıyla oku!” el-Alak, 1 emrine itaat ederek, muhabbet nazarıyla baktığı her varlık vesîlesiyle, kalben Cenâb-ı Hakkʼa vâsıl olur. Bu yakınlık ve dostluğu kaybetmemek için de, müstesnâ bir titizlik gösterir. Allâhʼın muhabbetini zedeleme endişesiyle âdeta yüreği titrer. Peygamberler ve evliyâullâhın hayatları, bu hâlin zirve tezâhürleriyle doludur. Nitekim Allâh’ın Halîl’i olan İbrahim -aleyhisselâm- bile, bu endişeyle Rabb’ine; “Kulların diriltilecekleri gün beni mahcup etme!” eş-Şuarâ, 87 niyâzında bulunmuştur. HAVF VE RECÂ HALİNDE BİR HAYAT Havf ve recâ, yani korku ve ümit, müʼminin kalbinde dâimâ bulunması gereken bir kulluk dengesidir. Yani mü’minin kalbinde, Allâh’ın rızâ ve muhabbetinden mahrum kalarak gazabına dûçâr olma korkusuyla; O’nun sonsuz rahmet ve mağfiretine nâil olabilme ümîdi, dâimâ dengeli bir şekilde mevcut olmalıdır. Mü’min, son nefesine kadar bu kalbî âhengi muhâfaza etmelidir. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde, Cennetʼe bir karış kala ilâhî azâba dûçâr olanlar ve bunun aksine, Cehennemʼe bir karış kala ilâhî rahmete mazhar olanlar haber verilmektedir. Yani son nefeste kimin îmanla selâmet bulacağı meçhuldür. Bu hususta peygamberler ve onların müjdelediklerinin dışında hiç kimsenin bir garantisi yoktur. Bununla birlikte âyet-i kerîmede “Ey îmân edenler! Eğer siz Allâh’a O’nun dînine yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” Muhammed, 7 buyrulmaktadır. Bu itibarla mü’min, son nefeste îman selâmeti için hem hayatı boyunca rızâ-yı ilâhî istikâmetinde gayret etmeli, hem de Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiretine nâil olabilme ümidiyle duâ ve ilticâ hâlinde bulunmalıdır. Nitekim Yûsuf -aleyhisselâm- da; “…Ey Rabbim! Beni müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat!” niyâzıyla Cenâb-ı Hakk’a ilticâ hâlinde olmuştur. Kaynak Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Yıl 2013, Ay Ocak, Sayı 323, Sayfa 032 İslam ve İhsan
Kategori Cezaevinden Sorular Açıklama İhsan üzere Allah’ın dinine nasıl yardım edebilirim? Halis Hoca Ebu Hanzala Bu sesli makalede Halis Hoca’mız Ebu Hanzala “İhsan üzere İslam’a hizmet etmek istiyorum. Bana nasihat eder misiniz?” sorununa cevap veriyor. Bir insanın ihsan üzere iş yapmak istemesi, Allah’ın cc ona rahmet ettiğini gösterir. Çünkü; Allah cc ihsan üzere iş yapan muhsinleri sever ve onlarla beraberdir. 2/Bakara, 195; 16/Nahl, 128 Kişiyi ihsana sevk ediyorsa, onu sevgisine ve beraberliğine sevkediyor demektir. Bu isteğiniz için O’na cc çokça şükretmelisiniz. İhsan üzere iş/ibadet/hizmet; Allah’ı cc görüyormuşçasına kulluk etmek; O’nu cc görüyormuşçasına kulluk edemiyorsak, O’nun cc bizi gördüğünü bilerek kulluk etmektir. Buhari, 50; Müslim, 10 İhsan; yüce Allah’ın şanına yakışır şekilde, bir işi en güzel şekilde yapmaktır. Bunun için üç şey tavsiye edebilirim a. Çokça Allah’a dua etmek Allah’ın cc güzel isimlerinden biri El-Muhsin’dir. O’na cc bu isimle yalvarıp, bizi sevdiği ve beraber olduğu Muhsinlerden kılmasını dileyebiliriz. Dua; yüce Allah’ın büyüklüğünü, kendimizin de acziyetini itiraftır. Dua; cahilliğimizi O’nun cc ilmiyle, acziyetimizi O’nun cc kudretiyle, zayıflığımızı O’nun cc gücüyle, ihtiyacımızı O’nun cc zenginliğiyle telafi etme yoludur. Her iş ve yönelişlerinde duayı ahlak hâline getirenler, yöneldikleri her işte O’nun cc yardım ve rahmetini bulurlar. Biz, ayakkabı bağı kopsa dahi, Allah’tan cc istemeyi emreden bir dinin mensuplarıyız. Tirmizi, 3682 Elbette kulluğun zirvesi olan ihsanı da Allah’tan istemeliyiz. b. Teknik bilgiler edinmek/öğrenmek Hangi alanda hizmet ediyorsak edelim, o alana dair teknik bilgileri öğrenmeli, sürekli kendimizi geliştirmeliyiz. Alanımıza dair kitapları okumalı, yenilikleri öğrenebileceğimiz düzenli yayınları takip etmeli; konuya dair varsa kursa/eğitime katılmalıyız. Unutmayalım ki İslam’da vesileler gayelerin hükmünü alır. İhsan bir kulluk biçimiyse, bizi ihsana ulaştıran vesileler de bir kulluktur, ibadettir. Bu uğurda verdiğimiz her çaba salih amel olarak amel defterimize kaydedilir. c. Gelişmemizi kontrol etmek İhsan bir zirveyse, bu zirveye çıkan basamaklar belli olmalıdır. Başladığımız nokta ile varmak istediğimiz noktayı iyi kodlamalı, ara basamakların ne olduğunu bilmeliyiz. Böylece gelişip gelişmediğimizi anlayabiliriz. Dışarıdan bir göze bunu yaptırabiliriz, kendimizi sınava tabi tutabiliriz, haftalık/aylık düzenli muhasebeler yapabiliriz. Ama mutlaka gelişimi kontrol etmek durumundayız. Aksi hâlde yerinde saymayı ihsan zannedebiliriz. Örneğin, bir işi yarım saatte yapan, on beş dakikada bitirmeyi ihsan sayabilir. Oysa bu ihsan değil, işte pratikleşmektir. İhsan kaliteyi arttırmak, kendinden bir şeyler eklemek, başkalarına faydalı olmaktır… Kemiyetten ziyade keyfiyetle, nicelikten ziyade nitelikle ilgilidir. Önemli bölümler 0020 İhsan nedir? 0059 Çokça Allah’a dua etmek 0145 Teknik bilgiler edinmek/öğrenmek 0221 Gelişmemizi kontrol etmek
Allah’a iman edince, yaratılışımızın gayesinin Allah’a kulluk olduğunu öğrendik.[1] İman iddiamızda ne kadar samimi olduğumuzun ispat gerektiğini,[2] bizden öncekilerin sınandıkları gibi sınanmadan bırakılmayacağımızı, onların başına gelen musibetlere benzer musibetler ile karşılaşıp sabır ile Allah’a tevekkül edip O’na sığınmadan cennete giremeyeceğimizi[3] öğrendik kutlu Nebi’den. Sınayan, bütün eksikliklerden münezzeh, her şeye kadir olan Rabbimiz; sınanan biz aciz, sınırlı kullarız. Aciz olan biz insanlar her zaman için yardıma muhtacız. Bizler aramızda imkânlarımız ölçüsünde yardımlaşmak ile mükellef olmakla birlikte hepimiz Subhan olan Allah’ın yardımına muhtacız. O yardım etmezse bize yardım edecek kimse olamaz. Çünkü O’nun yardımı mutlaktır. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır; إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ “Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.”[4] Ancak Rabbimizin bize yardımı şarta bağlıdır. Çünkü Rabbimiz başka bir ayette şöyle buyurmaktadır يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a Allah'ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz/sizi sabit kılar.”[5] Allah’a yardım, Allah’ın dininin yerleşmesine, güçlenmesine yardım demektir. Allah’ın dinini dava olarak bilip taşımaktır. Ki yeryüzünde fitne kalmayıp kulluk sadece Allah’a oluncaya; yeryüzünün tamamında İslam’ın hakimiyeti sağlanıncaya kadar çalışmaktır. Allah’a yardım etmek, Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yeryüzünü adalet ile doldurmaktır. Böylesi bir uğraş içinde olana, Allah yardım edeceğini bildirmektedir. Allah’ın yardımı, bilinen sıkıntıların giderilmesi şeklinde olabileceği gibi kişinin ayaklarını hidayet üzerinde sabit kılmasıdır. Allah’ın yardımının kessin olacağına dair şu ayette daha net bir şekilde ifade edilmiştir. ... وَلَيَنصُرَنَّ اللَّهُ مَن يَنصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ “…Allah, kendisine kendi dinine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.”[6] Muhakkak güçlü ve galip olan Allah mutlak anlamda yardım edebilir. Ancak O’nun yardımı ile üstün gelinebilir. Allah’a yardım etmek, Allah’ın iman edenlerden kesin talebidir ayrıca. Çünkü Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا كُونوا أَنصَارَ اللَّهِ كَمَا قَالَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ لِلْحَوَارِيِّينَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللَّهِ فَآَمَنَت طَّائِفَةٌ مِّن بَنِي إِسْرَائِيلَ وَكَفَرَت طَّائِفَةٌ فَأَيَّدْنَا الَّذِينَ آَمَنُوا عَلَى عَدُوِّهِمْ فَأَصْبَحُوا ظَاهِرِينَ “Ey iman edenler; siz Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa, havarilere Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir? deyince, havariler demişlerdi ki Biziz, Allah'ın yardımcıları. İsrailoğullarının bir takımı böylece inanmış, bir takımı da küfretmişti. Nihayet Biz, o iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik de böylece üstün geldiler.”[7] Bu ayetlerden açıkça görülmektedir ki yardım olunmak istiyorsak yardım etmek zorundayız. Üstün olmak istiyorsak “ensarullah” olmak yani Allah’ın dinine yardım etmek, Allah’ın dinini dava edinip taşımak, İslam ümmetinin kurtuluşu için çalışmak zorundayız. Hidayet üzere bir hayat sürmek ve hidayet üzere ölmek istiyorsak ensarullah olmak zorundayız. İmtihanımızı alnımızın akı ile geçmek istiyorsak, düşmanlarımıza galip gelmek istiyorsak, ensarullah olmak zorundayız. Rabbimizin bize güç ve takat vermesini, sabrımızı artırmasını ve böylece insanlara şahitlik yapmak istiyorsak ensarullah olmalıyız. Tek tek, fert fert değil; birlikte, kitle olarak, “ben” değil “biz” ensarullah olmalıyız. Hangi zaman diliminde ve hangi konumda olursak olalım, şartlarımız ne olursa olsun; “Biziz ensarullah” diyebilmeliyiz. Çağın ve hayatın gürültüsü içinde, “kim ensar olacak?” çağrısını duyabilmeli ve duyurabilmeliyiz. Peki, nasıl ensar olunur? Herkes inkâr ederken İsa Aleyhi’s-Selam’ın nidasına karşılık vererek “bizler ensarullahız ve şahit ol ki bizler Müslümanlarız” diye haykıran havariler gibi ensar olunur.[8] Ulaşması gereken yere varması için vahyin nuru, yüklendiği ağır yükün altında kalınca dost, Ebu Bekir gibi sadık ve ensar olunur. Altında kalınması gerekiyorsa taşların, Bilal gibi ensar olunur. Elleri boynuna bağlanması gerekiyorsa Talha gibi, hapis olunması gerekiyorsa Ammar gibi, Saad bin Ebi Vakkas gibi ensar olunur. Susayınca kana kara topraklar Sümeyye gibi ensar olunur. Taşınması gerekiyorsa davanın Yesrib’e, Musab bin Ümeyr gibi ensar olunur. Kavminin çoğunluğu kendisini inkâr ederken, kutlu elçi Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile gecenin karanlığında akabede sözleşen yiğitler gibi ensar olunur. Yeryüzünün kandilleri, karanlık ile kavgalı, aydınlık müjdecileri, zulmün ve zulmetin düşmanı, direniş ve diriliş erleri, bir avuç Evs ve Hazreçli yiğit gibi Ensar olunur. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den gelen en ağır şartları, tevekkülle karşılayan “... Bütün bunları dillerimizle, gönüllerimizle, güçlerimizle, getirdiğine iman ederek, kalplerimize yerleşen bilgiyi tasdik ederek 'evet' dedik. Hepsi için sana biat ediyoruz. Rabbimiz ve sana biat ediyoruz. Allah'ın kudreti hepimizin kudretinin üzerindedir. Kanlarımız senin kanını, vücudumuz senin vücudunu koruma yolunda feda olsun. Öz canlarımızı, çocuklarımızı ve kadınlarımızı koruduğumuzdan daha fazla seni koruyacağız. Bunları ancak Allah için yapacağız. Ey Allah'ın Rasulü, sözümüz sözdür...” diyen Yesrib'lileri temsilen Esad bin Zürare gibi ensar olunur. Bu öyle bir ensarlıktı ki yeryüzü böyle bir “ensarullah” örneğine belki de ilk defa şahitlik edecekti. Karşılığı cennet olan alış-verişte ahde vefa bozulmadı. Biatin bedelini ödemekten kaçınılmadı. Bedir Savaşı öncesi değerlendirmede Ensar’ın görüşü şu ifadelerle tarihe geçiyordu “Ya Rasulullah! Eğer savaşmamızı istersen biz sana İsrailoğulları’nın Musa Aleyhi’s-Selam'a dedikleri gibi 'Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturacağız' demeyiz. Bizi Berku'l-Ğamad'a sevk etmiş olsan bile senin peşinden gideriz. Bize, denize dalmamızı emretmiş olsan, tereddütsüz dalarız...” Allah’a teslimiyetin zirvesinde, O’na ensar olmanın ifadeleri idi bu sözler.[9] Muhacir olan ile evini ve işini paylaşmaktı ve hatta kendisinin evlenmesi için ikinci eşini boşamak istemekti ensar olmak. Dünyevi tutkuların aşıldığı, paylaşmanın, kardeşlik duygusunun yuvalandığı temiz gönüllere sahip olmaktı ensar olmak. İşte İslâm Devleti böylesi bir ensarullah olmanın temeli üzerinde kuruldu. Güzide İslam toplumu böylesi bir ensar olma anlayışının üzerine inşa edildi. İşte ensarullah olma karşılığında, “nasrullah”/Allah’ın yardımı ardı ardına geldi. Zafer üstüne zafer ile ufuklara doğru yollar alındı. O halde saadet asrından bu asra ensar olma bilincini taşımalıyız. Hayatımızı çepeçevre saran kara bulutlardan aydınlığa yol tutabilmek için yeniden “ensarullah” bilincine sahip olmak zorundayız. Çünkü bizler "ensarsız" bir dünyanın garipliğini yaşıyoruz. Çileli ümmet ve çaresiz beşeriyet, ensarını hasretle bekliyor. Akidesinden aldığı güçle Akabe'sinde Medine'sini projelendirecek ensar. Sa'd bin Rebî'nin mantığını ve ufkunu yakalamaya namzet ensarını bekliyor dünya. Öyle bir ensarullah olalım ki ciğerleri su dolu cesetleri kıyılara vuran, ciğerleri toz dolu enkazların altında kalan ciğerparelerin olmayacağı aydınlık bir dünya oluşsun. Öyle bir ensar olalım ki yeniden Hamramevt ile San’a arasındaki yol emniyete kavuşsun. Ensarını bekliyor nasırlı eller, çadırlarda üşüyen bedenler, çamurlara bulanmış ıslak gözlü yurtsuzlar. Ensarını bekliyor yoksulluktan bitap düşmüş, faturasına bakakalan, bedenlerini yakan biçareler. Ensarını bekliyor vücudun yüksek ateşiyle kışın şiddetine direnen yakıtsız ve yardımsız nesiller. İki ateş arasında seslerini ancak Rablerine duyurabilen acılılar. Tehcir, tahkir, taciz, talan kapanında kalan kitleler ensarullahı bekliyor. Ey küfrün hâkimiyeti döneminde gözünü dünyaya açan Müslümanlar! Öyle bir ensar olalım ki Allah’ın yardımı ile Dicle kenarındaki kuzuyu düşünen liderler çıksın. Şunu yine hatırlatalım ki Allah’ın yardımını bekleyenler, Allah’ın dinine yardım etmelidir! [1] Zariyat 56 [2] Ankebut 3 [3] Bakara 214 [4] Âli İmran 160 [5] Muhammed 7 [9] Ahmed bin Hanbel, Müsned
allah ın dinine nasıl yardım edilir